TOPKAPI SARAYI VE BAYRAM RUTİNLERİ

Sanırım bu dünyada erkek olmak önemli. Baksanıza günümüz Türkiye’sine erkek egemen toplumumuz. Feodal toplumların tüm özelliklerini kırsaldan kentsel yerleşimlere, eskiden günümüze kadar her alanda görmekte ve yaşamaktayız. Öyle ki bir genç kız şort giydi diye şerefsizin birinden tekme yiyebiliyor, sonucunda da maalesef yargılanmıyor dahası tahliye ediliyor, İstanbul’un orta yerinde kadın cinayetleri işleniyor, üniversite okumuş kadınları, üniversite mezunu, üst düzeylerde ki kocaları evire çevire dövebiliyor. Yakabiliyor, kurşunlayabiliyor, üstelik bunu çocuklarının yanında yapabiliyor. Babamım belki de bunları yaşamamamız için bazı önlemleri vardı.

 

Hatırlıyorum bazen Figen’le biz daha küçücük kızlarken ikimizi karşısına alır. Erkek köpekle konuşma erkek kediyle konuşma erkek sinekle konuşma derdi. Acaba sayılan tüm erkek hayvanların dilini kötü kızlar mı biliyordu. Bundan mı acaba yabancı dillere bu mesafeli duruşumuz. Sokakta yemek yenmez, dondurma yalanmaz, satıcıdan bir şey alırken külliyen pazarlık yapılmaz. Hala bu yazılı olmayan kurallar uyarım.

Çok enteresan şeyler var mesela her bayram hac ziyareti gibi Topkapı Sarayı’na oradan Gülhane Parkı’na gidilirdi. Çevrede bulunan tüm erkeklere karşı kız kardeşimle beni kuşatma dahilinde bariyer eşliğinde dolaştırırdı. Bu gezmelerden birçoğunda dört çocuğundan bazılarını özellikle de beni indiği taşıtta unuturdu. Sonra beni unuttuğu otobüse koşa koşa bir şekilde biner, bindiği yerden tehditkâr hareketler yapardı. Bunun açılımı bir inelim papazı buldun bakışıydı. Genelde uzun saçlarımı bu yüzden sık sık kestirirdim. Zaten yeni yetmeyken çok gıcık bir tiptim lisede uzattım saçlarımı hep kısaydı. Erkeksi hareketler giyimimden ve saçlarımdan davranışlarıma yansırdı. Mesela orta okulda en sorun çıkaran çocuklardan biriydim. Mütemadiyen konuşurdum. Hocaların sorularına bıçkın bıçkın cevaplar verirdim. O yüzden pek bulaşmak istemezlerdi. Hazır cevaptım da. Küstahlaşmadan hakkımı arardım. Öğretmenlik hayatımda böyle hakkını küstahlık sınırını aşmadan efendi bir şekilde hakkını arayanlara haklarını hep teslim etmişimdir.

 

Lisede, Edebiyat ve resim dersleri benim için önemliydi. Çünkü en başarılı olduğum derslerdi. Bu derslerin hocaları da beni çok severlerdi. Lisede resim öğretmenim benden çok umutluydu. Ama onun gibi eğitim fakültesi okumamı istiyordu. Güzel Sanatları kazandığımı duyunca pek umursamadı. Ama o zaman ki düşüncelerim bir okulda ömür boyu tıkılıp kalmak değildi. Yıllar sonra bu düşüncemin yanlış olduğunu anlayacaktım.

 

O zamanlar, mühendislikle doktorluk meslek olarak revaçtaydı. Zaten kocasını sinir etmek isteyen kadının temasıydı bu sözler. “Beni ne doktorlar, mühendisler istedi deee kala kala sana kaldım.” Derlerdi. Öğretmenlik şimdiki gibi meslek seçimlerinde ön sıralarda yer almıyordu. Zamanla bu meslekler kadar ilgi görmeye başladı Öğretmenlik mesleği. Şimdiki kızlarda ilerde kocalarına beni ne iletişimciler, bilgi işlemciler istedi dee senin gibi doktora kaldım diyecek mi acep?

 

Hele erkeğe annem hiç yakıştırmazdı öğretmenliği. Kimseleri de beğenmezdi haaa, öğretmen erkekse 7-8 Hasan Paşa zamanından gelmiş, Astsubaya, başefendi, uzun boyluya irilere, Goril, iri değilse Sırık, Avukatsa zabıt kâtibi, saçı dağınıksa yoluk, sessizse canlı cenaze, zayıfsa sivrisinek…Bilumum mesleklere örtüştürdüğü lakapları vardı işte.

 

Bir bayram günü annem ve dört kardeş babam askerde olduğundan ki o da ayrı bir macera anlatırım bir ara. Bayramda annem babamın yokluğuna üzülmeyelim diye bizi aldı yola çıktık. Anadolu Kavağına gidiyoruz. Bilenler uzak bir mesafe olduğu konusunda benimle hem fikir olacaklardır. 5 kişi otobüsün en arkasına gittik oturduk. Böyle seyahat ederken karşımızda insan görmemiş insan ötesi bir yaratık, dikti gözlerini üzerimize ama hiçi kırpmıyor bile. Artık bezdik adamın uzaydan gelmişiz gibi bakmasına,

“Anne bir şey desene ya şuna” derken annem

“Yeter yahu ne bakıyorsun bindiğimizden beri” diye parladı. Adam pişkin pişkin sırıtırken yan koltuktaki yaşlı adam demez mi;

“Sen bakmıyorsan nerden biliyorsun baktığını” Keşke demeseydi. Annem onu söylediğine söyleyeceğine öyle bir pişman etti ki adam koşa koşa indi otobüsten. Eeee Şüko bu ne lafın altında kalır ne kendine laf söyletir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.