Siyasi oyunlar

Meslektaşımız Gazeteci Hasan Pulur 2002’de Milliyet de“ Siyasette Alevere Dalevere” başlıklı bir yazıyı kaleme almıştı. Böyle yazıları saklarım o yazıyı da saklamışım. Pulur sanki o yazısında siyasetin oyunlarının gelecekte de değişmeyeceğini bizlere anlatmış. Ben isterseniz bugün o yazının tamamına yer vereyim yorum sizin olsun.

      “Siyasette alavere dalavere...

      SİYASETTE, alavere, dalavere sokmayan adamı neredeyse suçlayacağız, hatta suçluyoruz.
     Geçen akşam televizyonda eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut, Orhan Uğuroğlu'nun "Söz Hakkı" programında konuşuyordu.
     Uğuroğlu, Akbulut'a soruyordu: "Siz ANAP genel başkanıyken, isteseydiniz, 70 ilin örgütünü fesheder, yerlerine kendi taraftarlarınızı atar, sonra kongreye gider, seçilirdiniz... Bu yüzden sizi eleştirenler var!"
     
Bu ne demektir?
     Bu şu demektir, alavere, dalavere yapmadınız, bu yüzden kaybettiniz...
     EĞER yanlış anlamadıysak, Orhan Uğuroğlu, Akbulut'un yapmadıklarını "Bunlar hoş olmasa da siyasetin gereği" diye de nitelendirdi.
     Akbulut, her dürüst insan gibi gayet rahattı "Ben böyle şeyler yapamam!" dedi.
     BİR soru da, Akbulut için uydurulan, yakıştırılan fıkralar içindi, Akbulut'un başbakanlığı sırasında her gün birileri fıkralar anlatıp yazıyor, hatta bu fıkralar Cumhurbaşkanı Özal'ın ailesi tarafından da hoş görülüp alkışlanıyordu.
     Akbulut, buna da çok rahat cevap verdi:
     "Ne yapalım, varsın fıkra üretsinler. Hırsız diyemiyorlar, nüfuz ticareti yaptı diyemiyorlar, ailesini akrabalarını korudu, kolladı diyemiyorlar ya! Fıkra uydurmuşlar. Bu beni hiç ilgilendirmiyor."
     
Belki bu yazdıklarımız kelimesi kelimesi aynı değildi ama, Akbulut'un söylediklerinin anlamı buydu...
     FARUK Sükan anlatır...
     Bakanlığı sırasında, bir gümrük kapısının bütün memurlarına, biri dışında, hepsine el çektirilir. Teftiş Kurulu Başkanı durumu bildirir “sadece bu memur yolsuzluğa karışmamış, onu yerinde bıraktık “der. Bakan, raporu onaylar, Teftiş Kurulu Başkanı'nın odasından çıkarken, öyle bir hali vardır ki, sanki bir şey söyleyecektir ama söyleyememektedir. Bakan ısrar eder: "Bir diyeceğiniz mi var?"
     "Evet var efendim!" 
der:
     "Bu devlet sadece ceza mı verir, dürüst memuruna kuru bir takdir bile vermez mi? Herkes pisliğe bulaşmış, bu adam bulaşmamış, bulaşanları cezalandıracağız, bulaşmayana bir aferin bile demeyecek miyiz?"
     
EVET, demeyeceğiz!
     Meclis'inin koridorlarında "mebus pazarı" kurulan, "kumar borcu olmayan" milletvekili aranan, ödünç milletvekiliyle grup kurdurulan, devleti soyan sahtekârların baş tacı edildiği bir memlekette, dürüst, namuslu insanları sadece cezalandırılmak bekler.
     SİYASETİNİ Brüksel'e ekonomisini Washington'a bağlamış bir memleketten başka ne beklersiniz.
     Lozan'da İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, bağımsızlık diye dayatan İsmet Paşa'ya ne demiştir?
     "Gün gelecek, bu verdiklerimizi teker teker geri alacağız! “demiştir.
     İşte o gün gelmiştir.
     Amerikan elçisi yüzünüze vurur:
     "IMF'den aldığınız 35 milyar doların 17 milyar doları Amerikan halkının vergisidir!"
     
Para cambazı Solars hakaret eder:
     "En iyi ihraç malınız ordunuzdur."
     
Bunların sineye çekildiği bir memlekette, biz neyin kavgasını yapıyoruz ki!
     Hani bir şarkı vardır:
     "O solan bahçede bülbüllere yer yok!" diye
     Değiştirebilirsiniz:
     "Bu siyaset kuburunda Akbulut'lara yer yok!" diye...”

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.