
ŞEHİT POLİSİN HİKÂYESİ
̶
;SEN GİTTİKTEN SONRA BEN BİSİKLETİ NE YAPAYIM ASLAN BABAM”
2. görev yeri İstanbul olmuştu Mert’in, ilk görev yerinde 3 yıl görev yaptıktan sonra Türkiye’nin en önemli şehrine tayin istemişti. Aslında daha sakin, daha güvenilir ve daha rahat edebileceği bir şehre tayin isteyebilirdi ama o metropol şehri seçmişti hiç düşünmeden. Bunun altında bir neden yatıyordu elbette.
İlk görev yeri olan Hakkâri’ye gitmeden önce çocukluğundan beri sevdiği komşu kızını istetmişti ailesine. Ve sonunda bir Temmuz ayında evlenerek dünya evine girmiş, evliliğinin ilk meyvesi olan oğlu Burak’ı yine bir Temmuz ayında kucağına almıştı. Oğlu Burak onun her şeyi olmuş, gecesini, gündüzünü ona ayırarak vakit geçirmekteydi.
Mert’in 2. görev yerindeki 1 yılı dolmuştu nerdeyse. Polisliğe başlayalı 4 yılı geride bırakmıştı. Oğlu ise 3 yaşındaydı. Burak iyice dillenmiş ve bebekliği yavaş yavaş geride bırakarak çocukluğa hızla atım atmaktaydı. Babasının mesaisi bitince evin önündeki parka giderek kimi zaman topla oynuyorlar, kimi zaman babasının sallamasıyla salıncakta sallanıyordu. Annesi de hep onlarla beraberdi.
Polis memuru Mert ve ailesi mutlu bir çekirdek aile tablosu oluşturmuşlardı.
Mert göreve başladığı Gazi mahallesindeki polis karakolundan arkadaşıyla beraber polis aracına binerek rutin devriye kontrolüne çıkardı. Bu görev her polis memuru için geçerli bir görevdi.
Polis devriye aracına binen Mert her zamanki gibi aynı noktaya gelerek durmuştu. Yine iniyordu araçtan. Ve yine her zamanki gibi kaldırımın kenarına gelerek dizleri üzerine çökmüştü. Dolmuştu siyah gözleri. Ağzından çıkan kelime hep aynıydı. ̶
; Yemin ederim intikamını alacağım.”
Yine aynı el arkadaşının omuzsuna dokunarak ̶
;Haydi gidelim devrem.” Demekteydi.
İki devre tekrar araçlarına binerek devriyelerine devam etmekteler iken polis memuru Yusuf devresi Mert’e, ̶
;Devrem seni bir yıldır tanıyorum ve benimle her devriyeye çıktığında bu noktaya gelerek duruyorsun ve intikamdan bahsediyorsun. Nedir derdin söyle Allah aşkına.” Demekteydi.
Mert, ̶
;Bir gün öğrenirsin devrem.” Demekle yetinmişti yine.
Aradan geçen uzun 4 yılın ardından Burak kocaman olmuştu. İlkokul birinci sınıfı bitirmesine saatler kalmıştı. Aylardan Haziran, günlerden Cuma’ydı. Aile sabah kahvaltısını yaparlarken evin tek çocuğu Burak babasına, ̶
;Sınıfı geçersem bana bisiklet alacak mısın babacığım?” demişti. Babası Mert ise, ̶
;Benim aslan oğlum sınıfını tabii ki geçecek ve geçtiği takdirde en güzel bisikleti alacağım.” Demekteydi.
Mert oğlunu okula bıraktıktan sonra Gazi mahallesindeki polis karakoluna giderek görevinin başına geçmişti. Yine iki arkadaş polis aracına binerek rutin görevlerine başlamışlardı. Mert’in gözüne bir bisikletçi ilişivermişti. Aracını kenara çekerek oğlunun istediği bisikleti almıştı. Tam Burak’ın tarif ettiği bisikletti sanki. Küçük çocuk yaz tatilinde kimsenin bisikletine özenmeden kendi bisikletine binerek zamanını geçirecekti. Artık saatler kalmıştı bu hasretin sona ermesine.
Mert bisikleti, polis aracının arka koltuğuna koyduktan sonra telsizden gelen sese kulak veriyordu. Merkezden yapılan anons sonucu bir grup PKK’lı teröristin görev yapmakta olan polis aracındaki memurlara ateş açarak cadde boyunca kaçtıklarını bildiriyordu.
O civardaki ne kadar polis varsa sirenlerini açarak son sürat teröristlerin peşlerine düşmüşlerdi. Araçlardan bir tanesi de Mert’in kullandığı polis aracıydı. Karşılıklı silahlar sıkılıyor, kovalamaca devam ediyordu.
4 terörist çaldıkları araçlarıyla, Mert’in her gece gelerek intikam yeminleri ettiği sokağa girmişlerdi. Araçlarının benzini biten teröristler araçlarından inerek bir yandan yaya kaçarlarken, diğer yandan peşlerinden gelen polislere ateş açıyorlardı. Sokağın tam ortasına geldiklerinde iki polis yaralanmış ve üç terörist ise öldürülmüştü. Geriye sadece bir terörist kalmıştı. Sağ kalan kuytu bir köşeyi kendisine siper etmişti. Her bir polis memuru da kendine bir mevzi bulmuştu. Teröriste en yakın olan Mert idi. Mert ateş ederken birden duraksamıştı. Karşısındaki tanımıştı. Yıllar önce teröristin robot resmi eline geçen Mert karşısındaki kişinin simasını asla unutmamıştı. Bu o kişiydi. Mert’in yıllardır aradığı kişi, kendisine intikam yeminleri ettiren kişi.
Yine dolmuştu gözleri ama bu seferki üzüntüden değil elbette ki sevinçtendi. ̶
;Seni tanıdım seni tanıdım alçak herif. Sen yıllar önce benim ağabeyim Burak’ı tam bu noktada şehit eden teröristsin. Yıllardır intikam güdüyorum alçak herif.” Diye bağırarak bütün cesaretini toplamasıyla, köşeye sıkışan teröristin üzerine koşmaktaydı. Her ikisi de silahına davranmıştı. Bütün polis memurları dehşetle Mert ve teröristin arasındaki diyaloga şahit oluyorlardı.
Mert sağ omzundan vurulmuştu. Ama aldırış dahi etmeden ha bire yürüyor yürüyor yürüyordu. Bir darbede terörist almıştı.
Aralarında sadece iki metre kalmıştı. İkisi de açık hedef haline gelmişti. Ve her ikisi de birbirlerine silahlarını doğrultarak son noktayı koymak istiyorlardı. İlk davranan terörist olmuştu. Mert ikinci kurşunu vücudunun sol tarafından almıştı. Terörist bir kez daha tetiğe basmıştı ama kurşunu tükenmişti. Korkuya kapılan hain ellerini havaya kaldırarak yalvarmaya başlamıştı. ̶
;Affet beni affet beni ne olur”
Kendi vücudundaki acılara aldırış dahi etmeyen ve akan kana bakmayan Mert, ̶
;Sen benim ağabeyime acıdın mı? İşte tam bu noktada vurmuştun. Sen benim anamın akan gözyaşlarını acıdın mı alçaaak” dedikten sonra tetiğe dokunmuştu.
Ve intikamını almıştı genç polis. Yıllar önce aynı noktada şehit olmuştu ağabeyi Burak. Oğluna dahi şehit olan ağabeyinin ismini vermişti.
Mert yaralıydı. Çok kan kaybediyordu. Polis arkadaşları başında gözyaşları dökmekteydiler. Mert, arkadaşına bakarak oğlunun bisikletini istemişti yanına. Devresi araçtan bisikleti getirerek Mert’in yanına bırakmıştı.
Mert’in eşi kötü haberi duyar duymaz oğlunu okuldan alarak olay yerine gelmişti bile. Daha çatışma başlar başlamaz televizyonlar olayı canlı canlı görüntülüyorlardı.
Burak babasının yanına geldiğinde Mert son nefeslerini alıyordu. Ambulans dahi Burak ve annesi kadar hızlı olamamıştı.
Burak babasına sarıldıktan sonra elindeki karnesini uzatıvermişti. ̶
;Sınıfımı geçtim baba” deyivermişti.
Babası Mert ise ̶
;Bende sözümde durdum aslan oğlum, hem amcanın intikamını aldım, hem de istediğin bisikleti” dedikten sonra ona bisikletini eliyle işaret etti ve hayata gözlerini yumdu.
Ve Burak’ın ağzından çıkan son sözler ise, ̶
;Sen gittikten sonra ben bisikleti ne yapayım aslan babam?” olmuştu.
Dipnot: kurgulamış olduğum bu hikâye gerçek bir olay olmasa da, günümüzde gerçeklerine rastlamak maalesef mümkün değimlidir sizce de?
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.