olmadı hoca, olmadı!

bir yanlışa dinî kisve nasıl giydirilir..?

manisa celal bayar üniversitesi

ilahiyat fakültesi dekanı prof.ahmet güç,

dün facianın 1. yıldönümünde soma'da

301 madencinin ölümünü anma toplantısında,

"facianın ilâhî bir boyutu olduğunu" belirterek,

"bu insanlar helal kazanç peşindeydi..

bunlar uyuşturucu ticareti yaparlarken de

bir çatışmaya girip ölebilirlerdi..

mafya hesaplaşmasında da ölebilirlerdi.. olaya

buradan baktığınızda onlar için sevindirici bir durum..

buna teslimiyet ve bunu kabullenmek gerekir"

 

ilk bakışta dul kalan 220 kadını eşsiz,

432 çocuğu babasız bırakan faciaya

ne de masumâne bir bakış açısı değil mi..?

"faciaya üzülmeyin, ölenler açısından sevinin" diyor..

"bunu kabullenin, teslimiyet gösterin, sorgulamayın" diyor..

kendi evladını aynı faciada yitirmiş olsaydı

böylesine rahat konuşabilir miydi..?

olmadı hoca, olmadı..!

 

fili sadece hortumuyla tanıtmak gibi bir yanıltma,

facianın ürkütücü görüntüsünü gözlerden ve

vicdanlardan belki de sandıktan kaçırma çabası gibi..

yetersizliğin acziyetin yönetemezliğin sonuçları

ve hesabı öteki dünyaya havale edilecekse

bu dünya bu insanlar bu imkanlar bu yönetim erki

niçin varki, kim/ler için varki..?

dünyevî yanlışların karşılığı

uhrevî hayata havale edilecekse

yöneticilerin varlık nedenleri ortadan kalkmıyor mu..?

faciadan sonra yapılan tesbitlerden anlaşıldı ki,

resmen alınması gereken tedbirler alınmış olsaydı

bu facia yaşanmayacaktı..

öncesinde hakkıyla ruhsat verilseydi,

devamında namuslu şekilde teftişler yapılsa ve

tedbirler alınmış olsaydı bu facia yaşanmayacaktı..

facianın sebebi olan açgözlülük ve aymazlık,

yaşanmış ve yaşanılması kaçınılmaz

tüm maden ocağı faaliyetlerinin ortak suçu..

hem de bilerek öngörülerek bağıra bağıra gelen faciaların..

gelişmiş ülkelerde aynı işleri

uhrevî hayata havale edecek uyanıkların

esasen yönetimde olamayacaklarını bilmiyor olamazsın..

olmuyor hoca, olmuyor..!

 

üstelik ilâhiyat dekanı olmuş hoca,

facianın uhrevî boyutuna derinlemesine dalarken

dünyevî yani yönetim ve sorumluluk boyutuna hiç girmeden,

bilakis yönetici sorumluluğu boyutunu ört-bas edici

bu alâkasız dinî içerikli lafları niye ediyor dersiniz..?

himâye-i hümâyûn ile iltifat-ı şâhâneye mazhariyet için mi..?

yoksa rektörlüğe mi hazırlanıyor..?

sıkça yaşadığımız örnekler bunları akla getiriyor da..

 

en doğru soruların, en haklı soruların

hiç ama hiç kimseden korkmadan sorulması,

cevabının doğru şekilde verilmesi gerekmez mi..?

hem islâmî hem insanî sorumluluğun gereği bu değil mi..?

dekan bey, facia ile ölen işçiler arasına girerken,

hiç de mâsumâne olmayan bir yanıltmaya tevessül ediyor..

facia ile sorumluları arasında kurulması gereken,

. işveren güvenlik tedbirlerini almadığı için,

. devlet/hükümet/yönetim denetim ve kontrol ile

madende güvenlik tedbirlerini aldırmadığı veya

. güvenlik zaafiyeti bulunan madeni kapatmadığı için

hesap vermeleri gerektiği konusuna hiç girmeyerek,

meseleyi salt spesifik dinî yönüyle yumuşatma çabası,

hiç de mâsumâne şeyleri düşündürmüyor..

sözlerinin satır arasından

ya yöneticiye mutlak sorumsuzluk

veya özel bir kayırmacılık kokusu geliyor..

her hâlükârda olmuyor hoca, olmuyor..!

 

işçileri hayata bağlayacak tedbirleri almayarak

ciddi bir maliyet/masraftan kurtularak

bu kalemleri kâr hanesine yazan işveren ile

başta çalışma bakanlığı ilgilileri olmak üzere

enerji bakanlığı ve diğer ilgililer olmak üzere

yönetim ve denetim görevini hakkıyla ifâ etmeyen

müfettişlerinden bakanlarına kadar uzanan

yöneticilerin sorumluluğuna girmesi gerekirken,

basit kişisel beklenti ve çıkarlar adına hareket etmek için,

vicdansız, iz'ansız olmak veya kul hakkı kavramına

ya inanmıyor veya sırt çeviriyor olmak gerek..

dünyevî, hukukî ve insanî boyutu elbette saklı ancak

bu durumdakiler kendilerini konumlandırsınlar,

islâmın neresindeler..?

 

bektaşiye atfedilen,

nisâ/43'deki ayetin "namaza yaklaşmayın" kısmını almış,

"sarhoş iken" kısmı yani sorumluluk kısmı ustaca atlanmış..

hiç değilse bektaşininki kişisel ve

kimselere bi'zararı yok, zararı kendisine..

asıl kepazelik toplum algısıyla alay eden hatta yok sayan

"yönetici sorumluluğunu

yaradan'ın hesabının içine katma" uyanıklığı..

resmi tedbirleri almayarak

bilançosunun kâr hanesini şişirenler ile

resmi görevlerini savsaklayarak göz yumarak

aslan payı olan diğer kazanımları(!) hanelerine yazdıranlara

niye bir çift laf etmiyorsun veya edemiyorsun hoca..!

herşey kadere bağlayacak iseniz, ki öyle,

sahi dekan bey söyler misiniz,

sorumluluk mevkiindeki bir yönetici olarak,

yönetici sorumluluğunun sizin için bir anlamı var mı..?

 

E-Posta: [email protected]

 

Ramazan Toprak

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.