Hukuk Devleti mi? Kanun Devleti mi?

Hukuk Devleti mi? Kanun Devleti mi?

Bir yönetim biçiminde yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri farklı kurumlarca temsil ediliyorsa bu sisteme ̶
;kuvvetler ayrılığı”, hepsi tek elde toplanıyorsa ̶
;kuvvetler birliği” tanımlamasını yapıyoruz. Bu klasik ayrım hiç şüphesiz globalleşen dünyanın sert iklimlerinde kendini muhafaza edemiyor. Öyle kompleks mekanizmalara rastlıyoruz ki, kuvvetleri temsil ve kuvvetleri tayin noktasında çoğu zaman kimin elinin kimin cebinde olduğunu fark edemiyoruz.

Devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti'nde de temsil noktasında kuvvetler ayrılığı prensibini benimsediğimize dair en ufak bir tereddüt yoktur. Ama icra noktasında bu kadar kendimizden emin olamıyoruz. Zira kuvvetler o kadar sık el değiştirmektedir ki -ama üstü kapalı, ama aleni- değişim karşısında kimlik bunalımına düşen bir kuvvetler manzumesi sürekli karşımıza gelmektedir.

Hukuk devleti olabilmenin bu kuvvetler mekanizmasıyla doğrudan bağlantısı vardır. Şayet yasama-yürütme-yargı üçlüsü birbirine yabancı kalacak kadar ayrı iseler orada belki kuvvetler ayrılığından söz edebili-riz fakat, kesinlikle hukuk devletinin varlığından bahse-demeyiz. Bu üç kurum sürekli etkileşim halinde olmalı ama her kurum kendi sınırlarını ve haddini bilmelidir. Elbette birbirlerine karşı yabancılaşacak şekilde kuvvetler ayrı olamaz. Neticede yargı uyguladığı yasaları ya-sama organından almaktadır. Yasama organı olan meclis bu faaliyetini icra ederken yürütme organının ağırlığını her zaman bünyesinde hissetmektedir. Çünkü yürürlüğe girecek olan yasa, yürütme organına muhtaçtır.

Bu nevi bir etkileşim her hukuk devletinde normaldir. Anormal olan ise hukuk devleti olabilmenin yegane şartının kuvvetler ayrılığı sisteminin benimsenmesi olduğunu kabullenmektir. Hukuk düzeni oluşturulurken hukukçuların, bilim adamlarının, toplumun sosyal yapısının, kültürel kimliğin, dini inanışların, tarihsel sürecin vs. katkısını göz ardı edersek çamura sapla-nacağımız aşikardır.

İşte ̶
;hukuk devleti” kavramını ele alırken sık sık ̶
;kanun devleti” ile karıştırmamızın temelinde bu ön ka-buller vardır. Günümüzde idarecilerimizin sık sık dem vurdukları hukuk devleti aslında kanun devletidir. Yargı mensuplarımızın bile zaman zaman bu yanılgıya düşmelerini görmek daha da vahimdir. Anladığımız üzere kanun devleti, yürürlükte olan kanunlara uygunluğu ölçüsünde bir değerlendirme yapar. Oysa kanuna uygun olan her şey hukuka da uygun mudur? diye sormaz. Hukuk kanunlar üstü ama bünyesinde kanunları da barındıran bir mekanizmadır. Toplumun vicdanının kabul etmediği nice kurallar vardır ki, yasaldır; ama aslında hukuki değildir.

İpleri getirip bağlamak istediğimiz nokta şudur: 
* Şayet toplumlar süreç içerisinde sık sık bir türlü anlamlandıramadığı hadiselere şahit oluyorsa,
* Devlet kurumlarının karanlık bazı oyunlara sahne olduğunu çokça düşünüyorsa,
* Ve her geçen gün yasama-yürütme-yargı organlarına güvenini yitirir hale geliyorsa, artık şunu iyi bilmeliyiz ki, kanun devleti olma politikasından hukuk devleti olma politikasına dönüş yapmanın vakti gelmiş de geçiyor demektir.
Türkiye halkıyla ve birikimiyle hukuk devleti olmayı hak eden bir konumdadır. Çünkü, Hak kişinin var olma sebebidir.


Erdem BAYSAL - erdembaysall@hotmail.com
gazetetercih.com


HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.