Nuran Zincircioğlu
Ahde Vefa
AHDE VEFA
Vefasızlığın kol gezdiği günümüzde menfaatlerin, çıkar ilişkilerinin,
entrikaların,çoğu şeyin sanal olduğu bir ortamda ve en önemlisi vefasızların
prim yaptığı bu devirde vefadan söz etmenin tam zamanı diye
düşünüyorum.
Aslında vefayı hayat felsefesi yapmamız gerekir.
Vefa kelimesi derin anlamlar içerir,geniş kapsamlıdır.
Kelime anlamı sevgide sebat, sevgi bağlılığı, görülen iyilikleri
unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha güzeliyle karşılık
vermeye devam etme.
Vefa bir çok duyguyu bir arada barındırır.
Sevgi, saygı, merhamet, şefkat, sabır, fedakarlık, önemseme,
kadir-kıymetbilme, hoşgörü, tatlı dil güler yüz, sadakat, güven, heyecan,
hüzün ve en önemlisi de paylaşımdır.
Vefalı olma dostlukları artırır, yalnızlıktan kurtarır, hayata bağlar,
yaşam sevincidir.
Kısaca mutlulukta diyebiliriz.
Vefa her şeye lazım, dertlere deva ilaç gibi...
Aileye, eşe dosta, akrabaya, arkadaşa, çevreye, insanlığa...
Hayvanlarda, bitkilerde ve hatta eşyalarda, kıyafetlerde bile vefa
örneklerini görebiliriz.
Hep söylenir en vefalı dost köpektir.
Çoğu hayvanlar içinde geçerlidir vefa.
Her ne kadar toplumda kadir kıymet bilmez insanların sayısı bir
hayli fazla olsa da genel olarak insanlar kendilerine yapılan iyiliği
unutmazlar.
Yapılan iyilik yapan için belki önemli değildir ama iyilik yapılan insan için
çok önemlidir ve hiç bir zaman aklından çıkmaz.
Vefa nedir, bilir misin?
Vefâ; arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.
Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere
ihanet katmamandır.
Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman,
ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.
(Hz. Mevlana)
Vefa hepimizin yüreğinde hissettiği ulvi bir borçtur, ödenmesi gereken.
Kredi kartı borcuna benzemez.
Kalmasa da günümüzde kredi kartı borcu kadar önemi, önemlidir
vefa borcu.
Gönül borcudur çünkü.
Kalbinden çıkar, en derinlerinden.
Küçücük bir söz, bir iyilik unutulmaz vefa için, hatalar affedilir, gerekirse
uğruna canlar verilir gözünü bile kırpmadan.
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler.
Derler ki:
- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü.
Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek:
- Söyledikleri doğru mu diye sorar.
Suçlanan genç der ki :
- Evet doğru. Bu söz üzerine Hz. Ömer “anlat bakalım nasıl oldu”
diye sorar.
Genç anlatmaya başlar:
- Ben bulunduğum kasabada hâli vakti yerinde olan bir insanım.
Ailemle beraber gezmeye çıktık.
Kader, bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz
hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki,dönen bir defa daha
bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden
meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası
içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü.
"Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, adam öldü.
Kaçmak istedim, fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret” dedi.
Hz Ömer:
-Söyleyecek bir şey yok. Bu suçun cezası idam. Üstelik suçunu da
kabul ettin dedi.
Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:
- Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:
- Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam, rahmetli olmadan bana
epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda
kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için
Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz.
Bana 3 gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu
3 gün içinde yerime birini bulurum, der.
Hz. Ömer der ki:
- Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki? Sözün burasında
genç adam ortama bir göz atar, der ki:
- Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi
arkadaşlarından, Amr Ibni As’ dan başkası değildir.
Hz. Ömer Amr’a dönerek:
- Ey Amr! Delikanlıyı duydun, der. O büyük sahabe:
- Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır. Üçüncü günün
sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri
gelenleri Hz. Ömer’e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As’a
verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat
gençler razı olmaz ve:
“Babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz” derler.
Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:
- Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim.
Hz Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:
- Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve
insanların arasından genç görünür.
Hz. Ömer gence dönerek der ki:
- Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?
Genç vakurla başını kaldırır ve;
- ‘AHDE VEFASIZLIK ETTİ’ demeyesiniz diye geldim, der.
Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr İbni As’a der ki:
- Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun. Nasıl oldu onun yerine
kefil oldun?
Amr İbni As, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:
- Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. ‘İNSANLIK ÖLDÜ’
dedirtmemek için kabul ettim, der.
Sıra gençlere gelir. Derler ki:
- Biz bu davadan vazgeçiyoruz.
Bu sözün üzerine Hz Ömer:
- Biraz evvel “babamızın kanı yerde kalmasın” diyordunuz. Ne oldu da
vazgeçiyorsunuz, der.
Gençlerin cevabı da dehşetlidir:
- MERHAMETLİ İNSAN KALMADI’ demeyesiniz diye…
Asil bir duygudur vefa...
Yaradana duyulur, dosta duyulur, seni yetiştiren topluma,
geçmişine duyulur. Bu asil his de, dostluk gibi, sevgi gibi, hatır gibi
geçmişin tozlu raflarında yerini almaya hazırlanıyor..
Mevlana'nın bu güzel sözü ve Hz Ömer'in kıssası ile tekrardan
hatırlatmak istedim.
Hepimizin bizi insan olmakla şereflendiren Yaradanına, bizi
yetiştiren toplumuna, tarihine, atalarına, milletine ve dostlarına
vefa borcu vardır, unutulmamalıdır...
NURAN ZİNCİRCİOĞLU TÜYSÜZ
Sevgiyle ve vefayla kalın.
18 08 2015
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.